Theches: an elusive mountain

Abstract

This article deals with the location of Mount Theches, the vantage point from which Xenophon’s Ten Thousand famously got their first sight of the sea after a long and arduous march across eastern Anatolia. It discusses what the written sources can and cannot tell us about this iconic spot, comments on the currently favoured identification (stressing its dependence on an assumption about the route the army followed to and from the vantage point), and presents three other places that can come into contention if different assumptions are made about the route. The aim is not to insist that one or other of these is the correct solution but rather to underline the point that, since we do not (and are never likely to) know how the Ten Thousand approached Theches, and since there are many points in the Pontic Mountains behind Trabzon from which the sea can be glimpsed in the far distance, the identity of Theches is a problem that does not admit of more than conjectural solution. This prompts broader reflections on the textual and the topographical, and the relationship between landscape and narrative.

Özet

Bu makale, Ksenophon’un On Binler’inin Doğu Anadolu boyunca yaptıkları uzun ve zorlu bir yürüyüşten sonra denizi ilk kez gördükleri seyir noktası olan ünlü Theches Dağı’nın konumunu ele almaktadır. Bu çalışma, yazılı kaynakların bu ikonik nokta hakkında bize ne söyleyip ne söyleyemeyeceğini tartışmakta ve şu anda tercih edilen tanımlama hakkında yorum yapmakta (ordunun seyir noktasına gidip geldiği rotanın bir varsayıma bağlı olduğunu vurgulayarak) ve rota hakkında farklı varsayımlar yapılırsa tartışma konusu olabilecek diğer üç yeri sunmaktadır. On Binlerin Theches Dağı’na nasıl ulaştığını bilmediğimizden (ve olasılıkla hiçbir zaman bilemeyeceğimizden), amaç bunlardan birinin ya da diğerinin doğru çözüm olduğunda ısrar etmek değildir. Altı çizilmek istenen nokta, Trabzon’un arkasındaki Pontus Dağları’nda denizin uzaktan görülebildiği pek çok nokta olduğundan, Theches’in kimliğinin, varsayımsal çözümden fazlasını kabul etmeyen bir sorun olduğudur. Bu da, coğrafya ile hikaye arasındaki ilişki hakkında metinsel ve topografik açıdan daha geniş değerlendirmelere yol açmaktadır.